20.yy yapıları geniş cam yüzeyleri ve insan ölçeğini
aşan kütleleriyle modern hayatın bir parçası haline geldi.Rutin yürüyüşlerimiz,herhangi
bir mekanda oturup çevreyi izlememiz,yüksek binalar içindeki gezinmelerimiz
gibi mekansal tecrübelerimizle bu ölçekteki yapılar bir zaman sonra boğucu olmaya
başladı.Gözümüz artık daha insancıl,detaylı ve duvar dokusu olan yapılar
aramaya başladı.Loş atmosferiyle bir tarihi kilise veya insan ölçeğinde ahşap
bir yapı,nakış gibi işlenmiş taş bir konak her zaman ilgimizi çekti.Hafta
sonlarımızı bu yapıları görmeye,hatıra fotoğrafları çektirmeye ayırıyoruz.Hatta
görmediğimiz güzel yapıları görmek için tur organizasyonlarına katılıyoruz.Bu
yapıların atmosferini deneyimleyen insanlar doğal olarak yeni binaların neden
bu kadar ruhsuz olduğunu anlamak istiyor.Benim mimar olduğumu öğrenen yeni
tanıştığım birçok insanın aklına gelen ilk soru bu oluyor.Ülkemizde modern
mimarinin iyi örneklerinin olmaması mimar olarak beni de zor durumda
bırakmıştır.Dünya ölçeğine baktığımızda ise çok iyi uygulamalar
bulabiliriz.Hatta bu tarz birçok yapı küçük bütçelerle yapılıyor ve ülkemizde
de yapılabilir nitelikteler.Bu yapıların kritik özellikleri var.Bu yapılar kütlesel
olarak şehir ölçeğiyle uyumlu binalar.Bu mimarlar Yapı yapılacak çevrenin siluetini
bozan bir yapıyı ilkesel olarak yapmazlar.Bizde ise mimarlık tamamen ticaret
olmuş durumda.Mimarlık ortamının olmaması beklentileri de düşürüyor.Özellikle
müteahhit olmanın kriterinin olmaması bizler için en kritik konudur.Sadece yeni
bir imar siyasetinin uygulanmasıyla mevcut sorunların çözülebileceği
kanısındayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder