9 Aralık 2017 Cumartesi

JOHN PAWSON İLE BİR SÖYLEŞİ
Julie V.İovine

1-İlk dönemlerinizden beri minimalist bir mimar olarak tanımlandınız ve sonrasında ise tasarım yaklaşımınızda bir sapma olmadı. Bu doğru bir izlenim mi?
Kesinlikle.31-32 yaşına kadar herhangi bir şey yapmadım. Fakat sonrasında hazırdım. Yapacaklarımı iyice düşünüp taşınmıştım.Hepsi zihnimdeydi.Yaptığım ilk şey ayağa kalkmak oldu.Bana karışan yoktu etrafımda.İnsanlar genelde beni minimalist görme eğiliminde oldular ve bu konu her zaman gündemde olmuştu.Fakat bana göre asıl amaç insanın fikirlerinin başka bir yöne sapmaması olmalıdır.İş hayatında özellikle müşterilerle bu konuda sürekli bir savaş hali vardır.Fikirlerin savunulması  önemli bir olgu olmalıdır.

2-Minimalist düşünceleri uyguladığınız zaman bir şey keşfetmiş hissine kapılıyor musunuz?
Gerçekten hayır.Ben her zaman ışık ile ilgilendim ve yaşadığım ortamı sadeleştirmeye çalıştım.Mimari çizimlerimde Mies Van Der Rohe’nin görsel sadeliğini kullandım.1968 sayılı Domus dergisinde Shiro Kuramata’nın çalışmalarını gördüğüm zaman düşündüğüm tasarımın ve detayın bu olduğunu anladım.Bir şekilde bunlar bana model oldu ve Tokyo’ya gittiğim zaman onu ziyaret ettim.
3-Kuramata’yı ziyaretiniz beklentilerinizi karşıladı mı?
Evet.Her zaman onun iç mekanlarını sevdim.Kuramata’nın yanında yeterli bir zaman bulundum.Özellikle bir projeyi başından sonuna kadar izleme olanağı buldum.Bu durum 70’lerde inanılmazdı.Kuramata rüyalar ve şiirsel olgularla ilgiliydi ve malzemeyi oldukça farklı kullanıyordu.Kuramata benim gözümü açmıştı.Çünkü birçok konu ile ilgileniyordu.Kuramata Donald Judd hayranıydı.Judd’un eserlerini Kuramata sayesinde öğrenmiştim.

4-Mimarlık pratiğiniz zaman içerisinde nasıl gelişti?
Özellikle iç mekanlar ve eski yapıların yenilenmesi konularına yoğunlaşmıştım.Novy Nvor kilisesini tasarlamak bende büyük değişimler yarattı.Böyle bir proje tasarlamak insanı farklı noktalara yönlendiriyor.Fakat ilkelerimiz ve kurallarımız yapı tarzı değişse de aynı kalıyor.
5-İşlerinizi etkileyecek değişimler oldu mu?
Elbette.İşlerin ölçeği değiştiği zaman yapım teknikleri de değişir.Ölçek büyüdüğü zaman yapıyı taştan veya ahşaptan inşa etme şansı da kalmaz.Gerçek şu ki yapının strüktürü ile görünen yüzeyi aynı değildir ve bu durum bize yapıyı taştan yapılmış gibi sunma imkanı sunar.

6-Birisi katı görünümlü malzemeler kullandığınız için sizi tebrik ederse bundan memnun olur musunuz?
Hayır,gerçekten hayır.Yapı taştan inşa edilmiş gibi görünüyorsa ve insanlar da memnunsa sorun yok demektir.Mimariyi parçalara ayırıp içine bakmak gibi algılamamak gerekir.
7-Ofisinde iş yoğunluğu artsa da restorasyon işleri almaya devam ediyorsun.Bu duruma direndiğini söylemiştin.Neden bu işleri alıyorsun?
Restorasyonlar ve kitaplar benim işlerimin tamamını oluşturuyor.Bu işler bazı olguların açıklığa kavuşmasında bana yardımcı oluyor.Bu işlerle uğraşırken mimarlığın dışındaki durumlara da çözüm arıyorsunuz.Örneğin bir kilise tasarımı ile uğraşmak sizi beklemediğiniz bir noktaya taşıyor.Bu durum benim için iyi bir uğraş alanı.Fakat açık olan şu ki restorasyon bir sanat değil.Bu yüzden insanların gelip restore ettiğim yapılarla ilgilenmesini bekleyemem.Fakat  insanlar bazı olguları tecrübe edebilirler.Örneğin Wren’deki St.Paul Kilisesinin olağanüstü merdiven detaylarını görmek gibi.Bu detay her zaman orada bulunuyordu.Fakat insanlar bu tecrübeyi yaşamak için vakit ayırmıyorlar.Ben bu durumu değiştirebileceğime inanıyorum.Restorasyon geçici olabilir fakat insanlar mekanda duygulara hitap eden bir atmosfer bulabilirler.

8-Tasarım müzesindeki bekleme mekanını bu amaçla mı tasarladınız?
Evet.Düşüncelerin elle tutulur yani ulaşılabilir olmasını istedim.Dokunabileceğiniz fotoğraflar ve objeler.İnsanların galerilerde her zaman rahat hissetmesini önemsemişimdir.
Bence insanlar tasarım sergilerini yanlış yorumluyorlar.Genelde eski mimari eserlerin modellerinin sergilendiğini anlıyorlar.Fakat mimari modeller insana bir tecrübe sunar.Bunu anlamak için mekana dikkatle bakmak gerekir.Örneğin duvarda açılan pencerelerin biçimi veya cephe detayı mekan içindeki atmosferi doğrudan etkiler.
Modelleri sütunların üzerinde sergilemeyi saçma buldum.Bu yüzden modeller masaların üzerine konuldu.Evde olduğum zamanlarda sütunları kullanmayı hiç hayal etmedim.Bir kaç tane heykelim vardı ve onları masanın üzerine koymuştum.Fakat sanattan anlayan insanlar bu durumdan huylanmışlardı.Ben bu eleştirileri kişisel olarak kabul etmiştim.Genel olarak bu eleştirilerin hiçbirine aldırmadım.Çünkü bu benim öğrenme tarzımdı ve farklı bir bakış açısıydı.

9-Sanat galerisi mekanlarını tasarladığın günlerde minimalist mimarlık anlamında neleri başarmayı istiyordun?
Bu durumun benim için aşırı uğraş gerektirdiğini söyleyebilirim ve bu mücadeleyi başardığın zaman olağanüstü heyecan duyuyorsun.Bu süreç oldukça huzur verici oluyor.Işığa ve gölgelere bakmak,onları gözlemlemek çok heyecanlı oluyor.Mekanı hatasız yapma uğraşı bende ilham verici duygular uyandırıyor.

10-Bu durum hangi sıklıkla oluyor?
Emin değilim.Ama birini söyleyebilirim.Özellikle Novy Dvur’da insanlar mekandan aldığı olumlu etkiyi bana çokça ilettiler.Bu yapıyı ziyaret eden papazlar benzer tür mekanları kendi kiliselerinde görmek istediler.İnsanlara bu hissi yaşatabilmek gerçek anlamda bir başarıdır.Bruce Chatwin’in yazılarını okuduğumda ciddi anlamda  etkilenmiştim.Onun tecrübeleri beni oldukça etkilemişti.Fakat onun tecrübeleri kendinin anlamlandırdığı düşüncelerdi ve mekanın gerçekçi bir tarifi değildi.

11-İşlerinin sanatsal bakımdan yarattığı algı nedir?
İşlerimi sanatsal olarak ifade etmeme noktasında oldukça dikkatliyimdir.Örneğin St Paul katedrali üzerinde çalışırken Wren’de kullandığım ve benden izler taşımayan birçok detay kullanmıştım.Açık olmak gerekirse sanatsal olarak önemsenecek hiçbir şey yapmadım.Bu benim için dezavantaj olabilir.Bir iç mekanı yürüdüğün mesafe boyunca uzatırsan bu mekan çok güçlü bir karakter kazanır. Bu mekana gölgeler kazandırmak için duvarda boşluklar açarsak ayrıca çerçevesiz ve şeffaf kapılar kullanırsak galeri gibi görünen bir atmosfer yakalamış oluruz.Gerçekten de ilk günlerde evlerini tasarladığım koleksiyonerler anlattığım gibi mekanlarda yaşamak istediler ve özellikle duvarlarında herhangi bir sanat eserinin sergilenmesini istemediler.Bu durum mekanın daha güçlü hissedilmesini sağladı.

12-Sanatla olan ilişkini nasıl izah edersin?
Emin değilim.Ben görsel hafızası iyi olan biriyim.İnsanların yaptıklarını gözlemlemeyi eğlenceli buluyorum ve sanatsal fikirlerle de ilgileniyorum.Açık olan şu ki modern sanatçılar,sanat eserleri üreten ve birçok fikre sahip olan insanlardır.Ben sanat konusunda kararsız biriyim.Çünkü işlerimin sanatsal olmasından hoşlanmıyorum.Başkalarının fikirlerini paylaşıyorsan ve onun sanatı da iyiyse bu durum çok güçlü sonuçlar doğurabilir.Fakat bazı durumlarda kafa karıştırıcı etkileri de olmuştur. Sanata değer verdiğim zaman Damien Hirst’in eserlerini evime almam.Daha çok minimal hayatlar yaşayan ve beni mutlu eden Donald Judd,Carl Andre gibi sanatçıları tercih ederim.Bunların eserlerinin mekanı nasıl değiştirdiği çok ilgimi çeker.

13-Yaptığınız işi her yönüyle kontrol etmek sizin için hala önemli mi?
Kariyerimin ilk dönemlerinde insanlar benim işleri mantıkdışı kontrol ettiğimi düşündüler.Şantiye işleri tasarım veya çizim yapmaktan çok farklıdır.Şantiye kontrollerinden önce tasarladığım detayların küçük prototiplerini yapıyorum.Bu küçük detaylarla uğraşmak oldukça eğlenceli oluyor.İnsanlar tasarladıkları yapıların prototipini yapmayı denedi.Örneğin Mies Kröllermöller evini tasarladığında bunu denedi ve başarısız oldu.Bu yüzden birebir ölçekli bir prototip yapmayı mantıklı bulmuyorum.Calvin Klein apartmanı üzerinde çalışırken iç mekanın birebir ölçekli prototipini yapmıştım.Böyle bir çalışma yapmak mekanın nasıl işlediği anlamında oldukça faydalı oluyor.Fakat bu yöntemin de bazı eksileri var.Örneğin malzemeler gerçeği yansıtmıyor.Mekan ölçeği güzel olsa da görünümü yanlış oluyor.Doğru malzemelerin kullanılması mekanın ölçeğini ve hissini doğrudan etkiliyor.

14-Siz her zaman ana akım mimari trendlerin ve akademik teorilerin dışında oldunuz.Bu durum sizin çağdaş mimarlık konularıyla bağlantınızı kestiğiniz yorumlarının ortaya çıkmasına neden oldu mu?
Mimarlık,estetik veya yapı ile ilgili herhangi bir eleştiri almadım.Ben genelde zengin müşteriler için yapılar yaptım ve minimalizmi kullandım.Bu durum ironik durabilir.
Ben henüz sosyal bir konut tasarlamadım.Benim yaptığım işler para ile ilgili değildi.Ayrıca yapının büyük olması ve bütçesinin fazla olması onun güçlü fikirlerle tasarlandığını göstermez.
Ben hiçbir zaman popüler olanı minimalist olarak düzenlemedim.İnsanlar benim yaptıklarımı biraz çılgınca buldular.

15-Çalışmaların hakkında birçok kitap yayınladın.’’Minimum’’  adlı kitabın manifesto niteliğinde bir eser ve son dönemde çalışmalarını tasarım müzesinde sergilemek için yoğun çaba sarf ediyorsun.Yayıncılık ve sergiler yaratıcılığının nasıl birer parçalarıdır?
İleri gitmek için geriye bakmak gerekir.Eskiden bir iş aldığımda başka hiçbir şeyle uğraşmazdım.Bir detayla günlerce uğraşırdım.Şu an böyle bir çaba içine girmem mümkün görünmüyor.Sergiler ve kitaplarla uğraşmak bana daha geniş konular ile ilgilenme imkanı veriyor ve sezgisel yaptığım çalışmaları kelimelerle ifade etmeme yardımcı oluyor.

16-Phaidon sizin fotoğraflarınızdan oluşan bir kitap yayınlayacak.Fotoğrafa nasıl başladığınızı anlatabilir misiniz?
Ben her zaman fotoğraf çekiyordum.Fotoğraf çekmeye ne zaman başladığımı hala bilmiyorum.Japonya’ya gittiğimde fotoğraf çekmeyi ilke edinmiştim.Bu fotoğraflar çocuklara İngilizce öğretmemde oldukça yardımcı oluyordu ve2003’te birçok eski fotoğrafı dijital ortama aktardım.
Tatilden dönüşümde çektiğim fotoğraflar bana faydalı oluyordu.Gezdiğim mekanlar ve tanıştığım insanlar kayıtlı hale geliyordu.
New York’taki Pace Galeri’de sergilenen Agnes Martin şovunu ve onun sanatını  görmeyi çok istedim.Fakat fotoğraf çekmeye izin verilmiyordu.Sergide Martin’in el yazısı bir mektubu da sergileniyordu.Onun fotoğrafını çekmeyi çok isterdim.
Kitabım henüz bitti ve mart ayında yayınlanacak ve insanların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.Çünkü kitapta sanat fotoğrafları bulunmuyor.Genelde gözüme takılan ve beni meraklandıran yerleri çektim.Genellikle doku,tekstür ve komposizyon gibi.Ayrıca ışık ve malzeme de var.Kitapta sadece Judd,Mies ve Louis Kahn yok.Utah’ın gökyüzünden görünüşü,zambakların olduğu bir göl,Kamboçya’dan timsah fotoğrafları gibi.Bunlar geleneksel olgular gibi durabilir fakat mimari tasarımlarımda oldukça ilham verici oluyorlar.

17-Çektiğiniz fotoğraflar mimari yaratıcılığınızı ortaya çıkarıyor mu?
Tabi ki.Fakat ben profesyonel fotoğrafçılıktan yana değilim.Çünkü bir şey profesyonel görünmeye başladığı zaman biz duraksıyoruz.Bu tuhaf görünebilir.Mimarlıkta Le Corbusier’in Ronchamp Şapeli ve Johnson’ın cam evi ikonlaşmış yapılar.Minimum adlı kitabımı incelediysen ve ondan etkilenip fotoğraf kitabımı almak istiyorsan paran boşa gidecek demektir.Anlatmak istediğim yaratıcı bir çalışma yapmak için illa da belli yapıları ziyaret  etmek gerekmez.Yaratıcılık Farklı kaynaklardan beslenebilir.Önemli olan ne gördüğün değil nasıl gördüğündür.

18-Yorkshire,Halifax’ta büyüdünüz.Estetik hassasiyetlerinizin oluşmasında ne tür mekanlar etkili oldu?
O günlerde Halifax’te çokça baca vardı.Taşlar dumandan siyah olmuştu ve bacalar ortama şeytani bir hava katıyordu.Bu deneyimi ara sokaklar oldukça iyi sunuyordu.Çocukken ilk olarak binaları fark ediyorsun,çevre ise senin bir parçan oluyor.Daha sonra çevrenin ne kadar ağaçsız olduğunu fark ettim.Biz şehirden 5 mil uzakta yaşıyorduk ve Crossley Carpet’e gittiğimi hatırlıyorum.Bu fabrika dünyanın en büyük halı fabrikasıydı.
Mimari olarak küp formunda bir şapel tasarlamıştım ve bu tasarım 18.yy mimarisine uygundu.Bu yapının karşısında Halifax Piece Hall vardı.Bu yapı minimaldi ve cephelerinde birçok kolon vardı.Şimdi anlıyorum ki bu yapı beni oldukça etkiledi ve zaman içerisinde de etkisi geçmedi.
Yorkshire insanları kişiliğimi etkiledi diyebilirim.Bu insanlar uzak yerleri görme eğilimindeydiler.Dünya’da neler oluyor merakı oldukça fazlaydı.Benim Japonya’ya  gitmemi belki de bu ortam sağladı.Şu an ise sadece yapmak istediklerimi yapıyorum.Herhangi bir mimarlık derecesi almadım.Bunun yerine seyahat ettim.Beni heyecanlandıran şeyleri yapmak doğru bir fikir gibi geldi.Bugün arkadaşlarıma,çocuklarının kolejle uğraşmasının yorucu ve zahmetli olduğunu söylemek oldukça zor oluyor.Bir derece sahibi olunca üzerine etiket yapışıyor ve bu yaşa geldikten sonra üzerine bir etiketin yapışması oldukça kötü bir his olur.Gerçekten çok farklı şeyler denedim ve gezgin olarak tanındım.

19-Fakat siz mimarlığa tutkunsunuz.
Evet.Hem de dikkat çekecek ölçüde ve gerçek şu ki mimarlığı sevmeyi hiçbir zaman bırakmadım.Bu sevginin sonsuza kadar süreceğine inanıyorum.

NOT: (El Croquis isimli dergide yayınlanan ve Julie V.İovine’in yazdığı ‘’A conversation  with John Pawson ‘’ isimli röportajın çevirisidir.)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder