JOHN PAWSON
İLE BİR SÖYLEŞİ
1-İlk
dönemlerinizden beri minimalist bir mimar olarak tanımlandınız ve sonrasında
ise tasarım yaklaşımınızda bir sapma olmadı. Bu doğru bir izlenim mi?
Kesinlikle.31-32 yaşına kadar herhangi bir şey
yapmadım. Fakat sonrasında hazırdım. Yapacaklarımı iyice düşünüp
taşınmıştım.Hepsi zihnimdeydi.Yaptığım ilk şey ayağa kalkmak oldu.Bana karışan
yoktu etrafımda.İnsanlar genelde beni minimalist görme eğiliminde oldular ve bu
konu her zaman gündemde olmuştu.Fakat bana göre asıl amaç insanın fikirlerinin
başka bir yöne sapmaması olmalıdır.İş hayatında özellikle müşterilerle bu
konuda sürekli bir savaş hali vardır.Fikirlerin savunulması önemli bir olgu olmalıdır.
2-Minimalist
düşünceleri uyguladığınız zaman bir şey keşfetmiş hissine kapılıyor musunuz?
Gerçekten hayır.Ben her zaman ışık ile
ilgilendim ve yaşadığım ortamı sadeleştirmeye çalıştım.Mimari çizimlerimde Mies
Van Der Rohe’nin görsel sadeliğini kullandım.1968 sayılı Domus dergisinde Shiro
Kuramata’nın çalışmalarını gördüğüm zaman düşündüğüm tasarımın ve detayın bu
olduğunu anladım.Bir şekilde bunlar bana model oldu ve Tokyo’ya gittiğim zaman
onu ziyaret ettim.
3-Kuramata’yı
ziyaretiniz beklentilerinizi karşıladı mı?
Evet.Her zaman onun iç mekanlarını
sevdim.Kuramata’nın yanında yeterli bir zaman bulundum.Özellikle bir projeyi
başından sonuna kadar izleme olanağı buldum.Bu durum 70’lerde
inanılmazdı.Kuramata rüyalar ve şiirsel olgularla ilgiliydi ve malzemeyi
oldukça farklı kullanıyordu.Kuramata benim gözümü açmıştı.Çünkü birçok konu ile
ilgileniyordu.Kuramata Donald Judd hayranıydı.Judd’un eserlerini Kuramata
sayesinde öğrenmiştim.
4-Mimarlık
pratiğiniz zaman içerisinde nasıl gelişti?
Özellikle iç mekanlar ve eski
yapıların yenilenmesi konularına yoğunlaşmıştım.Novy Nvor kilisesini tasarlamak
bende büyük değişimler yarattı.Böyle bir proje tasarlamak insanı farklı
noktalara yönlendiriyor.Fakat ilkelerimiz ve kurallarımız yapı tarzı değişse de
aynı kalıyor.
5-İşlerinizi
etkileyecek değişimler oldu mu?
Elbette.İşlerin ölçeği değiştiği zaman yapım
teknikleri de değişir.Ölçek büyüdüğü zaman yapıyı taştan veya ahşaptan inşa
etme şansı da kalmaz.Gerçek şu ki yapının strüktürü ile görünen yüzeyi aynı
değildir ve bu durum bize yapıyı taştan yapılmış gibi sunma imkanı sunar.
6-Birisi
katı görünümlü malzemeler kullandığınız için sizi tebrik ederse bundan memnun
olur musunuz?
Hayır,gerçekten hayır.Yapı taştan inşa
edilmiş gibi görünüyorsa ve insanlar da memnunsa sorun yok demektir.Mimariyi
parçalara ayırıp içine bakmak gibi algılamamak gerekir.
7-Ofisinde
iş yoğunluğu artsa da restorasyon işleri almaya devam ediyorsun.Bu duruma
direndiğini söylemiştin.Neden bu işleri alıyorsun?
Restorasyonlar ve kitaplar benim işlerimin tamamını
oluşturuyor.Bu işler bazı olguların açıklığa kavuşmasında bana yardımcı
oluyor.Bu işlerle uğraşırken mimarlığın dışındaki durumlara da çözüm
arıyorsunuz.Örneğin bir kilise tasarımı ile uğraşmak sizi beklemediğiniz bir
noktaya taşıyor.Bu durum benim için iyi bir uğraş alanı.Fakat açık olan şu ki
restorasyon bir sanat değil.Bu yüzden insanların gelip restore ettiğim
yapılarla ilgilenmesini bekleyemem.Fakat
insanlar bazı olguları tecrübe edebilirler.Örneğin Wren’deki St.Paul
Kilisesinin olağanüstü merdiven detaylarını görmek gibi.Bu detay her zaman
orada bulunuyordu.Fakat insanlar bu tecrübeyi yaşamak için vakit
ayırmıyorlar.Ben bu durumu değiştirebileceğime inanıyorum.Restorasyon geçici
olabilir fakat insanlar mekanda duygulara hitap eden bir atmosfer bulabilirler.
8-Tasarım
müzesindeki bekleme mekanını bu amaçla mı tasarladınız?
Evet.Düşüncelerin elle tutulur yani
ulaşılabilir olmasını istedim.Dokunabileceğiniz fotoğraflar ve
objeler.İnsanların galerilerde her zaman rahat hissetmesini önemsemişimdir.
Bence insanlar tasarım sergilerini yanlış
yorumluyorlar.Genelde eski mimari eserlerin modellerinin sergilendiğini
anlıyorlar.Fakat mimari modeller insana bir tecrübe sunar.Bunu anlamak için
mekana dikkatle bakmak gerekir.Örneğin duvarda açılan pencerelerin biçimi veya
cephe detayı mekan içindeki atmosferi doğrudan etkiler.
Modelleri sütunların üzerinde sergilemeyi
saçma buldum.Bu yüzden modeller masaların üzerine konuldu.Evde olduğum
zamanlarda sütunları kullanmayı hiç hayal etmedim.Bir kaç tane heykelim vardı
ve onları masanın üzerine koymuştum.Fakat sanattan anlayan insanlar bu durumdan
huylanmışlardı.Ben bu eleştirileri kişisel olarak kabul etmiştim.Genel olarak
bu eleştirilerin hiçbirine aldırmadım.Çünkü bu benim öğrenme tarzımdı ve farklı
bir bakış açısıydı.
9-Sanat
galerisi mekanlarını tasarladığın günlerde minimalist mimarlık anlamında neleri
başarmayı istiyordun?
Bu durumun benim için aşırı uğraş
gerektirdiğini söyleyebilirim ve bu mücadeleyi başardığın zaman olağanüstü
heyecan duyuyorsun.Bu süreç oldukça huzur verici oluyor.Işığa ve gölgelere
bakmak,onları gözlemlemek çok heyecanlı oluyor.Mekanı hatasız yapma uğraşı
bende ilham verici duygular uyandırıyor.
10-Bu durum
hangi sıklıkla oluyor?
Emin değilim.Ama birini
söyleyebilirim.Özellikle Novy Dvur’da insanlar mekandan aldığı olumlu etkiyi
bana çokça ilettiler.Bu yapıyı ziyaret eden papazlar benzer tür mekanları kendi
kiliselerinde görmek istediler.İnsanlara bu hissi yaşatabilmek gerçek anlamda
bir başarıdır.Bruce Chatwin’in yazılarını okuduğumda ciddi anlamda etkilenmiştim.Onun tecrübeleri beni oldukça
etkilemişti.Fakat onun tecrübeleri kendinin anlamlandırdığı düşüncelerdi ve
mekanın gerçekçi bir tarifi değildi.
11-İşlerinin
sanatsal bakımdan yarattığı algı nedir?
İşlerimi sanatsal olarak ifade etmeme
noktasında oldukça dikkatliyimdir.Örneğin St Paul katedrali üzerinde çalışırken
Wren’de kullandığım ve benden izler taşımayan birçok detay kullanmıştım.Açık
olmak gerekirse sanatsal olarak önemsenecek hiçbir şey yapmadım.Bu benim için
dezavantaj olabilir.Bir iç mekanı yürüdüğün mesafe boyunca uzatırsan bu mekan
çok güçlü bir karakter kazanır. Bu mekana gölgeler kazandırmak için duvarda
boşluklar açarsak ayrıca çerçevesiz ve şeffaf kapılar kullanırsak galeri gibi
görünen bir atmosfer yakalamış oluruz.Gerçekten de ilk günlerde evlerini
tasarladığım koleksiyonerler anlattığım gibi mekanlarda yaşamak istediler ve
özellikle duvarlarında herhangi bir sanat eserinin sergilenmesini
istemediler.Bu durum mekanın daha güçlü hissedilmesini sağladı.
12-Sanatla
olan ilişkini nasıl izah edersin?
Emin değilim.Ben görsel hafızası iyi olan
biriyim.İnsanların yaptıklarını gözlemlemeyi eğlenceli buluyorum ve sanatsal
fikirlerle de ilgileniyorum.Açık olan şu ki modern sanatçılar,sanat eserleri
üreten ve birçok fikre sahip olan insanlardır.Ben sanat konusunda kararsız
biriyim.Çünkü işlerimin sanatsal olmasından hoşlanmıyorum.Başkalarının
fikirlerini paylaşıyorsan ve onun sanatı da iyiyse bu durum çok güçlü sonuçlar
doğurabilir.Fakat bazı durumlarda kafa karıştırıcı etkileri de olmuştur. Sanata değer verdiğim zaman Damien
Hirst’in eserlerini evime almam.Daha çok minimal hayatlar yaşayan ve beni mutlu
eden Donald Judd,Carl Andre gibi sanatçıları tercih ederim.Bunların eserlerinin
mekanı nasıl değiştirdiği çok ilgimi çeker.
13-Yaptığınız
işi her yönüyle kontrol etmek sizin için hala önemli mi?
Kariyerimin ilk dönemlerinde insanlar benim
işleri mantıkdışı kontrol ettiğimi düşündüler.Şantiye işleri tasarım veya çizim
yapmaktan çok farklıdır.Şantiye kontrollerinden önce tasarladığım detayların
küçük prototiplerini yapıyorum.Bu küçük detaylarla uğraşmak oldukça eğlenceli
oluyor.İnsanlar tasarladıkları yapıların prototipini yapmayı denedi.Örneğin
Mies Kröllermöller evini tasarladığında bunu denedi ve başarısız oldu.Bu yüzden
birebir ölçekli bir prototip yapmayı mantıklı bulmuyorum.Calvin Klein apartmanı
üzerinde çalışırken iç mekanın birebir ölçekli prototipini yapmıştım.Böyle bir
çalışma yapmak mekanın nasıl işlediği anlamında oldukça faydalı oluyor.Fakat bu
yöntemin de bazı eksileri var.Örneğin malzemeler gerçeği yansıtmıyor.Mekan
ölçeği güzel olsa da görünümü yanlış oluyor.Doğru malzemelerin kullanılması
mekanın ölçeğini ve hissini doğrudan etkiliyor.
14-Siz her
zaman ana akım mimari trendlerin ve akademik teorilerin dışında oldunuz.Bu
durum sizin çağdaş mimarlık konularıyla bağlantınızı kestiğiniz yorumlarının
ortaya çıkmasına neden oldu mu?
Mimarlık,estetik veya yapı ile ilgili herhangi
bir eleştiri almadım.Ben genelde zengin müşteriler için yapılar yaptım ve
minimalizmi kullandım.Bu durum ironik durabilir.
Ben henüz sosyal bir konut tasarlamadım.Benim
yaptığım işler para ile ilgili değildi.Ayrıca yapının büyük olması ve
bütçesinin fazla olması onun güçlü fikirlerle tasarlandığını göstermez.
Ben hiçbir zaman popüler olanı minimalist
olarak düzenlemedim.İnsanlar benim yaptıklarımı biraz çılgınca buldular.
15-Çalışmaların
hakkında birçok kitap yayınladın.’’Minimum’’
adlı kitabın manifesto niteliğinde bir eser ve son dönemde çalışmalarını
tasarım müzesinde sergilemek için yoğun çaba sarf ediyorsun.Yayıncılık ve
sergiler yaratıcılığının nasıl birer parçalarıdır?
İleri gitmek için geriye bakmak
gerekir.Eskiden bir iş aldığımda başka hiçbir şeyle uğraşmazdım.Bir detayla
günlerce uğraşırdım.Şu an böyle bir çaba içine girmem mümkün
görünmüyor.Sergiler ve kitaplarla uğraşmak bana daha geniş konular ile
ilgilenme imkanı veriyor ve sezgisel yaptığım çalışmaları kelimelerle ifade
etmeme yardımcı oluyor.
16-Phaidon
sizin fotoğraflarınızdan oluşan bir kitap yayınlayacak.Fotoğrafa nasıl
başladığınızı anlatabilir misiniz?
Ben her zaman fotoğraf çekiyordum.Fotoğraf
çekmeye ne zaman başladığımı hala bilmiyorum.Japonya’ya gittiğimde fotoğraf
çekmeyi ilke edinmiştim.Bu fotoğraflar çocuklara İngilizce öğretmemde oldukça
yardımcı oluyordu ve2003’te birçok eski fotoğrafı dijital ortama aktardım.
Tatilden dönüşümde çektiğim fotoğraflar bana
faydalı oluyordu.Gezdiğim mekanlar ve tanıştığım insanlar kayıtlı hale
geliyordu.
New York’taki Pace Galeri’de sergilenen Agnes
Martin şovunu ve onun sanatını görmeyi
çok istedim.Fakat fotoğraf çekmeye izin verilmiyordu.Sergide Martin’in el yazısı
bir mektubu da sergileniyordu.Onun fotoğrafını çekmeyi çok isterdim.
Kitabım henüz bitti ve mart ayında
yayınlanacak ve insanların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.Çünkü kitapta sanat
fotoğrafları bulunmuyor.Genelde gözüme takılan ve beni meraklandıran yerleri
çektim.Genellikle doku,tekstür ve komposizyon gibi.Ayrıca ışık ve malzeme de
var.Kitapta sadece Judd,Mies ve Louis Kahn yok.Utah’ın gökyüzünden
görünüşü,zambakların olduğu bir göl,Kamboçya’dan timsah fotoğrafları
gibi.Bunlar geleneksel olgular gibi durabilir fakat mimari tasarımlarımda
oldukça ilham verici oluyorlar.
17-Çektiğiniz
fotoğraflar mimari yaratıcılığınızı ortaya çıkarıyor mu?
Tabi ki.Fakat ben profesyonel fotoğrafçılıktan
yana değilim.Çünkü bir şey profesyonel görünmeye başladığı zaman biz
duraksıyoruz.Bu tuhaf görünebilir.Mimarlıkta Le Corbusier’in Ronchamp Şapeli ve
Johnson’ın cam evi ikonlaşmış yapılar.Minimum adlı kitabımı incelediysen ve
ondan etkilenip fotoğraf kitabımı almak istiyorsan paran boşa gidecek
demektir.Anlatmak istediğim yaratıcı bir çalışma yapmak için illa da belli
yapıları ziyaret etmek
gerekmez.Yaratıcılık Farklı kaynaklardan beslenebilir.Önemli olan ne gördüğün
değil nasıl gördüğündür.
18-Yorkshire,Halifax’ta
büyüdünüz.Estetik hassasiyetlerinizin oluşmasında ne tür mekanlar etkili oldu?
O günlerde Halifax’te çokça baca vardı.Taşlar
dumandan siyah olmuştu ve bacalar ortama şeytani bir hava katıyordu.Bu deneyimi
ara sokaklar oldukça iyi sunuyordu.Çocukken ilk olarak binaları fark ediyorsun,çevre
ise senin bir parçan oluyor.Daha sonra çevrenin ne kadar ağaçsız olduğunu fark
ettim.Biz şehirden 5 mil uzakta yaşıyorduk ve Crossley Carpet’e gittiğimi
hatırlıyorum.Bu fabrika dünyanın en büyük halı fabrikasıydı.
Mimari olarak küp formunda bir şapel
tasarlamıştım ve bu tasarım 18.yy mimarisine uygundu.Bu yapının karşısında
Halifax Piece Hall vardı.Bu yapı minimaldi ve cephelerinde birçok kolon
vardı.Şimdi anlıyorum ki bu yapı beni oldukça etkiledi ve zaman içerisinde de
etkisi geçmedi.
Yorkshire insanları kişiliğimi etkiledi
diyebilirim.Bu insanlar uzak yerleri görme eğilimindeydiler.Dünya’da neler
oluyor merakı oldukça fazlaydı.Benim Japonya’ya
gitmemi belki de bu ortam sağladı.Şu an ise sadece yapmak istediklerimi
yapıyorum.Herhangi bir mimarlık derecesi almadım.Bunun yerine seyahat
ettim.Beni heyecanlandıran şeyleri yapmak doğru bir fikir gibi geldi.Bugün
arkadaşlarıma,çocuklarının kolejle uğraşmasının yorucu ve zahmetli olduğunu
söylemek oldukça zor oluyor.Bir derece sahibi olunca üzerine etiket yapışıyor
ve bu yaşa geldikten sonra üzerine bir etiketin yapışması oldukça kötü bir his
olur.Gerçekten çok farklı şeyler denedim ve gezgin olarak tanındım.
19-Fakat siz
mimarlığa tutkunsunuz.
Evet.Hem de dikkat çekecek ölçüde ve gerçek şu
ki mimarlığı sevmeyi hiçbir zaman bırakmadım.Bu sevginin sonsuza kadar
süreceğine inanıyorum.
NOT: (El Croquis isimli dergide yayınlanan
ve Julie V.İovine’in yazdığı ‘’A conversation with John Pawson ‘’ isimli röportajın
çevirisidir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder