26 Aralık 2017 Salı

Horomos Manastırı Zhamatun Mekanı:Ön kilise mekanının (Zhamatun) şekillenme süreci

Horomos manastır kompleksi 10.ve 13. Yüzyıllar arasında yapılmıştır ve Hristiyan doğunun en geniş manastırlarından birisidir.Yapı bugün harabe durumunda olsa da mekânsal kalitesi ve coğrafyaya uyumu ile etkileyici bir yapıdır.Nikolai Marr ve Toros Toramanyan 1903 ve 1917 yılları arasında yapının rölövelerini çıkarmıştır.Ermenistan ile savaştan sonra Ani antik kenti Türkiye sınırları içerisinde kalmış ve Ermeni eserleri üzerine yapılan araştırmalar sonuçsuz kalmıştır.2012 yılından sonra Horomos ziyaretçilere açılmıştır.Türk mimarlarının oluşturduğu  program vasıtasıyla Manastır üzerinde çalışma olanağı buldum.Bu nedenle Türk meslektaşlarıma teşekkür etmek isterim.
10.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Horomos, Ermeni krallarının ikamet ettiği bir mekan olmuştur.Ermeni kiliselerindeki ön kilise işlevi gören ‘’Zhamatun ‘’ ilk olarak türbe işlevi olarak hizmet etmiştir.( Zhamatun:Toplanma salonunu tarif eden Ermenice bir terimdir.Ortaçağ Ermeni Kiliselerinde girişin önünde bulunurdu.Bu mekan bir nevi vestiyer gibi,bir dış kilisedir.Zhamatun genellikle dikdörtgen planlıdır ve çatıyı sütunlar taşır.Yapının merkezindeki sütunlu alanın üzerinde ışıklıklı bir fener yer alır.Dış duvarlar masiftir ve az sayıda pencere açıklığı yer alır.)
Manastırın alt kotta yeralmasına karşın Zhamatun bir tepe üzerinde yer alır.Zhamatun sonradan eklenen bir mekan olmasına rağmen yapıyla bir bütünlük oluşturur.Zhamatun’un yüksekliği ile uzunluğu eşittir.Zhamatun mekanı 12.40m ile 18.80m ölçülerindedir ve mekanda 16 tane kolon yer alır.Merkezi planın reddedilmesi planın doğudan batıya uzamasına yol açmıştır.Ortadaki aks kare,diğer akslar uzun dikdörtgendir.Sütunlar arasında oluşan döşemeler farklı biçimlerde tasarlanmıştır.Çadır biçiminde noktasal döşeme yeni bir dekorasyon biçimi sunar ve önceki Ermeni kiliselerinde görülmeyen bir detaydır.Bu tarz detaylar İran kaynaklıdır ve ateş tapınaklarının tavanını andırır.Bu durum Horomos’un mimarlarının doğudaki mimari gelişmelerden haberdar olduklarını gösterir.
Zhamatun mekanında ışıklığın altında yer alan döşeme piramitsel inşa edilmiştir.Bu detay ve küçük pencereler kullanma mekana mistik bir hava katar.
Ermeni mimarlık tarihçileri Zhamatun’un planının geleneksel evler ve sarayların mimarisinden esinlenme olduğunu ileri sürerler.Arkeolojik kaynaklar bu tarz mekanların erken dönemlerde bulunduğunu gösterir.Ani’de yer alan Bagratid sarayı bu duruma örnektir.
10.yüzyılın bitmesiyle Ani mimarlık okulu antik mimari formlara başvurmaya başlamıştır.(Helenistik gelenek,antik yunan ,rotunda biçimleri,taç biçiminde kemerler,sütun gövdeleri,kör arkadlar,çerçeveli portallar,dorik sütunlar gibi.)
Zhamatun ile Yunanistandaki Litae mekanı arasında bir benzerlik vardır.Litae de bir çeşit ön kilise işlevi görür.Fakat Ermeni kiliselerindeki Zhamatun’un tarihi daha eskilere dayanır.Ayrıca Zhamatun’un ana işlevi cenaze ile ilgilidir.Zhamatun yapısı İrandaki camilere de benzer.
Zhamatun yapısıyla  ilgili büyük benzerlik en eski Ermeni Kilisesi olan Ejmiatsin ile arasında bulunur.Arşakid kralı Trdat,Ejmiatsin katedrali ile oldukça ilgilidir.Bu kilise Ermenistan’ın Hristiyanlaşmasında büyük öneme sahiptir.Ejmiatsin’in bazı özellikleri Zhamatsun’a aktarılmıştır.
Benim yorumuma göre Zhamatun ile Hz İsa’nın türbesi arasında bir benzerlik bulunur.Ermeni hacılarının İsrail’e gitmeleri nedeniyle insanlar bu mekanların farkındaydılar.Bu türbenin biçimi bir çok Ermeni kilisesinde kullanılmıştır.
Mimar Hovhannes Smbat, Hz İsa’nın türbesinin kütle biçimi ile geleneksel Ermeni mimarlığındaki kubbeli salon biçimini bütünleştirmiştir.Ayrıca Helenistik gelenek ve antik yunandaki detayları kullanmıştır.Mimar burada biçimleri olduğu gibi kullanmamıştır.Biçimleri yeniden yorumlayarak kullanmıştır.
Antik biçimleri yorumlama geleneği Ermeni mimarlığında 7.yüzyıldan başlayarak 11.yüzyıla kadar sürmüştür.Bu dönem Ermeni mimarlığının rönesansı olarak kabul edilir.

Armen Kazaryan'ın ''The zhamatun of horomos:the shaping of an unprecedented type of fore-church hall'' isimli makalesinin çevirisidir.


21 Aralık 2017 Perşembe

ELEŞKİRT ÖĞRETMENEVİ TASARIMI

 Eleşkirt öğretmenevi planlamasında gelenekselşema kullanıldı.Bunun en önemli nedeni ise yapının ekonomik inşa edilmek istenmesiydi.Ekonominin tasarımda en önemli unsur olması planlamanın daha basit ve programın daha kısıtlı olmasına yol açtı.Birçok ekonomik kısıtlamaya karşın inandığım mimari prensipleri tasarımda kullanmaya dikkat ettim.Bu ilkeler:

1-Giriş mekanlarının etkileyici olması (zemin,duvar ve tavan detayı ile)
2-Varılan mekanların etkileyici olması
3-Engellilere uygun detaylar kullanmak(rampa,banyolar,wc,kapı genişlikleri)
4-Cephelerde geleneksel pencere oranlarını kullanma
5-Giriş cephesinin dikkat çekici olması

NORMAL KAT PLAN
ÖN CEPHE
ZEMİN KAT PLANI

18 Aralık 2017 Pazartesi

KAHİRE'NİN İSLAMİ MİMARLIK TARİHİ-1.BÖLÜM
(Doris Behrens-Abouseif adlı yazarların ''İslamic Architecture İn Cairo'' isimli kitabının çevirisidir.)

 GİRİŞ
1-Kahire kenti Fatimilerin başkenti olarak 969 yılında kurulmuştur.Her yönetim  kendi mimarlığını yaratır.Fatimi halifesinin yönetimi ele geçirmesi yeni bir tarzın oluşmasına öncülük etmiştir.Bu süreçte Kıpti ve Bizans mimarisinin elemanları kullanılmıştır.Bu yeni yönetim birçok sanatçı ve mimarın Mısır'a gelmesini sağlamıştır.Çünkü yeni gelişen kent çekim merkezi olmuştur.Fatimiler 969-1171 yılları arasında hüküm sürmüştür.Devlet ismini Peygamberimizin kızından alır.Fatimiler Şiiliğin İsmaili mezhebine bağlıdır.Fatimilerin hükümdarlığında Mısır halkının çoğunluğu sunni müslümandı.Bu durum yönetim ile halk arasında kopukluk yaratmıştır.
2-Gezginler ve tarihçilere göre Fatimilerin başarılı olduğu yapılar saray yapılarıydı.Fatimi sanatı uzun etkileri olan bir sanattır.Fatimiler sıva,ahşap ve taş oymacılığını ve kufi işlemeli yazıları kullandılar.Fatimiler ve Bahri Memlük dönemlerinin mimarisi Kuzey Afrika mimarisinden izler taşır.Bu etki El-Hakim camisinde görülebilir.
3-Fatimi devletine Selahattin Eyyübi son vermiştir.Selahattin ortodoks bir sunniydi ve Fatimilerin Şii mezhebine  Mısır'da son vermek istiyordu.Eyyübiler döneminde öne çıkan din alimi İmam Şafi idi.İmam Şafi,şafi mezhebinin kurucusudur.Eyyübiler de bu mezhebi benimsemiştir.Dini kurumlarda siyasi propaganda yapma Fatimiler ile başlamıştır.Eyyübiler bu durumu devam ettirmişlerdir.Özellikle haçlılara karşı örgütlenme bu dini kurumlarda başlamıştır.
4-Eyyübi devletinden sonra  egemenliği Memlükler ele geçirmiştir.El Eşref Kaytbay'ın hükümdarlığı zamanında birçok cami inşa edildi.Bu camiler zengin dekorasyona sahipti ve genelde iki yolun kesiştiği yerde yapılırdı.Taştan yapılan kubbeler Memlük mimarlığının karakteristik özelliğidir.Cristel Kessler'e göre Makbara tarzındaki minarelerde kullanılan taş örme tekniği kubbelerde de kullanılmıştır.Faraj İbni Barkuk dergahının kubbesi Memlüklere ait en büyük taştan kubbedir.Bu yapının kubbesi zamana direnen ender yapı tekniklerinden birine sahiptir.
5-Mısır 1517'de Osmanlılar tarafından fethedildi.Bundan sonra Kahire bir İmparatorluk merkezinden çıkıp bir eyalet merkezi olmuştur.İstanbul'dan gönderilen bir paşa tarafından idare edilmiştir.Osmanlı döneminde Mısır'da yüze yakın Sebil inşa edilmiştir.Osmanlıların Mısır'ı fethi,Mısır mimarisini radikal anlamda bozmamıştır.Tersine yeni dekorasyon biçimlerini mevcut mimariye eklemiştir.Osmanlılar,Kahire'de üç çeşit Cami inşa etmişlerdir.Birincisi tamamen Osmanlı tarzındadır.Bu camilerde dekorasyon fazla yoktur.İkinci çeşitte cami Memlük tarzında ve minaresi Osmanlı tarzındadır.Osmanlı fetihçileri fethettikleri bölgelerde yerel zanaatkarları işten çıkarıp kendi ülkelerinden usta getirirdi.Bu şekilde Osmanlı minareleri Kahireye gelmiştir.Osmanlı paşalarının ölecek kadar uzun süre Kahire'de kalmamalarından ötürü bu dönemde anıtmezar pek yapılmamıştır.Ayrıca Memlük minarelerinin yerini Osmanlı minareleri almıştır.Anıtmezarlarda kubbe altındaki geçiş bölgesi(transitional zone) minarelerin balkonları,giriş portallari Memlüklerin mukarnaslarının sergilendiği özelliklerdir.Türk mimarlığı ve dekorasyon tekniği Avrupadan etkilenmiştir ve sonraları Kahireye dahil olmuştur.Geometrik dizaynlar,mukarnaslar veya Memlük tasarımları artık kullanılmaz.Osmanlı döneminde cephelerde çiçek kabartmaları kullanılır.Cephede kemerler yuvarlak biçimdedir.Pencere korkulukları metalden ve oldukça şık yapılmıştır.
6-Saraylar:Fatımi ve Memlük dönemine ait saraylar ayakta kalmamıştır.Sivil mimarlık dini mimarlığın paralelinde gelişmiştir.Avlular küçültülmüş,bazen de üzeri örtülmüştür.’’Qaca’’ yapılarda önemli bir rol oynar.Memlük rezidanslarının temel strüktürü ‘’Qaca’’ dır.Bu mekan resepsiyon holüdür ve yüksekliği diğer mekanlardan yüksektir.Bu mekanın ortasında bir süs havuzu yer alır.
7-Sivil mimarideki yapılardaki pencereler korkuluklu,renkli camlı,kemerli özellikler taşır ve camilerdeki gibidir.Konutlarda ‘’meşrebiye’’ denilen pencere detayları yer alır.Bu detay ışığı filtre ederken rüzgarın mekana girmesine izin verir.’’Maqcad’’ evin büyüğünün oturduğu odadır.Bu oda avluya bakar.Memlük ve Osmanlı dönemi konutlarında kullanılmıştır.Bu mekan evin üst katında yer alır ve avlunun manzarası rahatça izlenir.
8-Kahire’de ortaçağda bugünkü biçimiyle bir fast-food anlayışı hakimdi.Caddelerde tavuk,et ve balık gibi gıdalar pişirilirdi.Bu yüzden birçok küçük konutta mutfak yoktu.Kahve 16.yy da Mısır’a Osmanlılar tarafından getirildi ve zamanla oldukça popüler olduğundan şehrin birçok yerine kahvehaneler açıldı.
9-13.yy da yaşamış bir hekim olan Abdüllatif Mısır’daki hamamların doğudakilerin en iyileri olduğunu söyler.Hamamlar yalnızca hijyen amaçlı kullanılmaz,ısının hastalıkları iyileştirdiği düşünülür.Mısır’daki hamam tipolojisi Roma hamamlarını andırır.
10-Kahire’deki ilk cami 641-642 yılında askeri garnizon içinde yapılmıştır.Bu cami gösterişsizdir,avlusu yoktur ve dekorasyon yapılmamıştır.Bu cami peygamberimizin camisi gibi kerpiçten ve palmiye ağaçlarından yapılmıştır.Caminin Mekke’nin yönüne olan uyumu zorunlu bir durumdur.Camilere minareler Muaviye döneminde eklenmiştir.711 yılından itibaren düz olan dua nişi konkav olarak tasarlanmaya başlandı.Bu dua nişinin Hristiyanlıktan islama geçtiği düşünülür.Mısır’daki Kıpti inşaat ustalarının bu geçişin nedeni olduğu tahmin edilir.
11-İslamın ilk dönemlerinde Cuma namazının kılınabileceği cami sayısı azdı.Bu tarz camiler sadece birer ortaçağ camisi değildir.Aynı zamanda politik liderlerin konuşma yaptığı ve halkın toplandığı mekanlardır.

AMR İBNİ AL AS CAMİSİ
Amr İbni Al As ,bir İslam komutanı ve sahabedir.Peygamberimiz vefat ettikten sonra ,Amr ibni al
as,Hz Ömer’e Mısır’ı fethetmesini önermiştir.Amr,4000 kişilik bir orduyla Bizans ordusunu yenerek bugünkü Kahire’ye girmiştir.Bizans imparatoru 3.Konstantin kaybettiği İskenderiye şehrini geri almak için asker göndermiştir ve kısa bir savaştan sonra kontrolü ele geçirmiştir.Mekke’de bulunan Amr ibn al as komutayı ele geçirip orduyu göreve çağırmıştır.Amr,15000 kişilik ordusuyla Bizans ordusunu İskenderiye’de mağlup etmiştir.Bu tarihten sonra Mısır arap karakteri kazanmaya başlamıştır.
Amr ibni al as,komuta merkezi kurduğu yere yakın bir cami inşa ettirmiştir.Bu cami Mısır’daki en eski camidir.Cami 25x15m ölçülerindedir ve Peygamberimizin Medine’deki camisine benzer.Yapı tek bir kütleden oluşur ve avlusu yoktur.Yapının dört tane kapısı vardır.İki tane kapı kuzey cephede ve kamusaldır.Diğer iki kapı ise Dar-el imara’ya yani yönetim bölümüne açılır.




İBNİ TOLUN CAMİSİ
Abbasilerde herhangi bir yere vali olarak atanan komutanlar devlet içindeki etkilerini kaybetmemek için hilafet merkezinde kalıp yerlerine naip tayin ederlerdi.Bayık bey’de üvey oğlu Ahmet ibni tulun’u naip olarak Mısır’a vali tayin etmiştir.Bayık bey,Abbasi halifesi Mu’tezz’in iktidarda kalması için mücadele etmiş ve yönetimde söz sahibi olmuştur.Abbasilerin zamanla zayıflaması neticesinde hilafet makamı valilere söz geçiremez olmuş ve İbni Tulun bağımsız hareket etmeye başlamıştır.
Müslüman halifelerin ilk işleri kendi isteklerine göre bir kent kurmak olmuştur.Bu nedenle İbniTulun,kahire ve Fustat arasında Katai kentini kurmuştur.
Bu merkezde saray,hipodrom ve geniş bir cami inşa ettirmiştir.Fikri’nin anlattığına göre İbni Tulun’un gençliği Samarra’da geçmiş ve Al Mütevekkil camisinden çokça etkilenmiştir.Bu etki bir çok noktada görülebilir.Bunlar:1-Kolonların yerine kullanılan ve tuğladan inşa edilen payandalardır.Bu payandalar çatıyı ve kemerleri taşır.2-Sıva ve tuğla gibi malzemelerin kullanılması (Bu malzemelerin kullanılması İbni Tulun’un yaklaşımıyla ilgilidir.Al Qudhai’nin aktardığına göre İbni Tulun ‘’ Tüm Mısır alev alsa da ayakta kalacak ve tüm Mısır su altında kalsa yıkılmayacak nitelikte bir yapı olsun’’ demiştir.) 3-Spiral minare formu ve minarenin yapı içindeki konumu Yapının kitabesinde ‘’Emir,Allah’ın ona verdiği helal geliri kullanarak bu mübarek ve kutlu caminin yapımını gerçekleştirmiştir.’’yazmaktadır.
İbni Tulun camisi Abbasi sanatının karakteristik özelliklerini yansıtır.Cami 118x138m ölçülerindedir.Minare yapının dış avlusunda (ziyada) bulunur.Ziyada kutsal mekanı kamusal mekandan ayırır ve 19m genişliğindedir.
Yapıda kıble duvarının arkasında yönetim kademesinin kullandığı üç tane oda bulunur.Bu odalar maksura ile doğrudan ilişkilidir.(Maksura,halifenin ve yakın çevresinin namaz kıldığı özel alandır.)
Yapıda sıva oymacılığı ve ahşap işlemeler dikkati çeker.Bu dekorasyonlar Samarrastilindedir.Yapının cephesinde yer alan 128 adet pencerede vitray korkuluklar yer alır.Bu vitray korkulukların desenleri birbirinden farklıdır.



FATİMİ DÖNEMİ MİMARİSİ
AL-AZHAR CAMİSİ
Sicilyalı cevher (Jawhar the Sicilian) Sicilya’da doğdu.Bu sırada Sicilya Arapların kontrolündeydi.Genç yaşında Kuzey Afrika’ya getirildi ve Halife İsmail El Mansur’a teslim edildi.Halife El Muizz zamanında ise özgürlüğüne kavuştu.Daha sonraları ordu içinde yükselerek Kuzey Afrika’dan Mısır’a kadar olan bölgenin fethedilmesinde önemli rol oynadı.969 yılında ismi ‘’zafer kazanmış’’ anlamına gelen Kahire kentini kurdu.Zamanla Kahire kenti Fatimi devletinin merkezi oldu.Halifelerin sarayları burada yapıldı.
Al Azhar camisinin kitabesinde yapının konstrüksiyonunu Cevher’in yönettiği anlatılır.
Al Azhar iki yılda tamamlandı ve 22 haziran 972’de ibadete açıldı.Caminin isminin Peygamberimizin kızı olan ‘’Fatima Al Zahra’’ dan geldiği düşünülür.
Fatimiler zamanında (972-1171) Al Azhar üniversitesi küçüktü ve Şii öğretiyi işliyordu.Bu öğreti Fatimi coğrafyasında etkiliydi fakat diğer Müslümanlar öğretim merkezi olarak Bağdat’ı kabul ediyordu.
Eyyübiler iktidarı ele geçirdikten sonra Al Azhar sunni eğitim vermeye başladı.Fakat bu dönemde diğer islami okullar kadar popüler değildi.Memlük sultanı Baybars ve onun başbakanı Aydmer yönetiminde Al Azhar adeta yeniden doğmuştur.Aydmer bir fon kurarak cami ve okulun yenileştirme çalışmalarını yaptırmıştır.İslam dünyasında yetişmiş ilim adamları Mısır’a davet edildi.Bu dönemde cami adeta altın devrini yaşadı.İslam halifesi Müslüman dünyanın birliğini temsil ediyordu.Aynı-Calut savaşında Moğolları yenen Baybars halife ve ailesini Kahire’ye davet etti.Bu geçiş paralelinde birçok İslam alimi de Mısır’a göç etti.
Al Azhar camisinde kıble duvarına paralel beş tane aks vardır.Bir tane  aks daha geniş ve daha yüksektir.Bu aks yapı kütlesinde bir hiyerarşi yaratır ve mihrabı vurgular.Yapının orjinalinde üç tane kubbe vardır.Bir tanesi mihrabın üstünde diğer ikisi ise kıble duvarının köşelerindedir.Bu özellik Kuzey Afrika kökenlidir.Orjinal minare ana girişin üzerinde yükselir ve tuğladan yapılmıştır.
Fatimi halifesi El Hafız lidin allah (1129-49) yapının avlusuna dördüncü bir arkad daha eklemiştir.Bu arkadlarda  sivri kemerler kullanılmıştır.Bu kemer formu gemi omurgasını andırır.

Badr Al Cemali Camisi
El Cemali yalnızca halife El Mustansir’in veziri değildi.Aynı zamanda kendisine Mısır’ı yeniden canlandırma görevi de verilmişti.Ayrıca Kahire’nin savunma gücünü yeniden düzenleyen kişilerin başında geliyordu.
Yapı cami olarak bilinir fakat kitabesinde türbe olarak yapıldığı anlatılır.Kuzey cephede yükselen kubbe bu iddiayı doğrular niteliktedir.Creswell bu kubbenin sonradan eklendiğini söyler.Fakat Farid Shafi bunun orijinal olduğunu kanıtlamıştır.
Bir görüşe göre yapı cami görünümünde izleme kulesi olarak tasarlanmıştır.Diğer bir görüşe göre ise bu yapı El Cemali’nin anısına yapılmıştır.Özellikle Fatimilerin karşılaştığı kaostan çıkmasında Cemali önemli bir rol oynamıştır.
Yapının dikdörtgen kütlesi 22,5x17m ölçülerindedir.Yapı taş ve tuğladan yapılmıştır.Minare 20m yüksekliğindedir.Minarenin şekli Tunustaki Kayravan Ulu Caminin minaresini andırır.Minarede bulunan mukarnaslar Mısır’daki ilk mukarnas örnekleridir.Bu detayın yapıya Cemali etkisiyle girdiği düşünülür.Çünkü Cemali İran kökenlidir.
EL AKMAR CAMİ



Bu cami Halife Mustansir döneminde Ma’mun El Bata’ihi tarafından yapılmıştır.Cami,Fatimilerin politik bir kriz içinde olduğu dönemde inşa edilmiştir.Cami şehrin ana caddesi üzerinde yer alır.
Bu cami cömert dekorasyonu ile dikkati çeker.Portal cephenin merkezinde yer alır.Portalde günışığı gibi merkeze ulaşan bir dekorasyon vardır.Bu cami Şii içeriğinin çokça kullanıldığı bir camidir.Cephede sağ ve soldaki vazolar Hasan ve Hüseyin’i sembolize eder.Bu camide her kolon arası tuğla kubbe ile örtülmüştür.

SEYYİDE RUKİYE CAMİSİ
Bu caminin kare planlı ibadet alanı bir kubbe ile örtülmüştür.Caminin en önemli özelliği kare plandan oktagonal kubbeye geçişte mukarnas kullanılmış olmasıdır.Bu detay kendinden sonraki birçok yapıyı etkilemiştir.
SALAH TALA’İ CAMİSİ

Bu cami Fatimi döneminde yapılan son camidir.Cami,sokak seviyesinden 4metre yukarıdadır ve alt katı dükkan olarak kullanılır.Dükkanların geliri caminin bakımına ayrılmıştır.Caminin dekorasyonunda taş oymacılığından yararlanılmıştır.Caminin boyutları 53.5x27metre ölçülerindedir.

9 Aralık 2017 Cumartesi

JOHN PAWSON İLE BİR SÖYLEŞİ
Julie V.İovine

1-İlk dönemlerinizden beri minimalist bir mimar olarak tanımlandınız ve sonrasında ise tasarım yaklaşımınızda bir sapma olmadı. Bu doğru bir izlenim mi?
Kesinlikle.31-32 yaşına kadar herhangi bir şey yapmadım. Fakat sonrasında hazırdım. Yapacaklarımı iyice düşünüp taşınmıştım.Hepsi zihnimdeydi.Yaptığım ilk şey ayağa kalkmak oldu.Bana karışan yoktu etrafımda.İnsanlar genelde beni minimalist görme eğiliminde oldular ve bu konu her zaman gündemde olmuştu.Fakat bana göre asıl amaç insanın fikirlerinin başka bir yöne sapmaması olmalıdır.İş hayatında özellikle müşterilerle bu konuda sürekli bir savaş hali vardır.Fikirlerin savunulması  önemli bir olgu olmalıdır.

2-Minimalist düşünceleri uyguladığınız zaman bir şey keşfetmiş hissine kapılıyor musunuz?
Gerçekten hayır.Ben her zaman ışık ile ilgilendim ve yaşadığım ortamı sadeleştirmeye çalıştım.Mimari çizimlerimde Mies Van Der Rohe’nin görsel sadeliğini kullandım.1968 sayılı Domus dergisinde Shiro Kuramata’nın çalışmalarını gördüğüm zaman düşündüğüm tasarımın ve detayın bu olduğunu anladım.Bir şekilde bunlar bana model oldu ve Tokyo’ya gittiğim zaman onu ziyaret ettim.
3-Kuramata’yı ziyaretiniz beklentilerinizi karşıladı mı?
Evet.Her zaman onun iç mekanlarını sevdim.Kuramata’nın yanında yeterli bir zaman bulundum.Özellikle bir projeyi başından sonuna kadar izleme olanağı buldum.Bu durum 70’lerde inanılmazdı.Kuramata rüyalar ve şiirsel olgularla ilgiliydi ve malzemeyi oldukça farklı kullanıyordu.Kuramata benim gözümü açmıştı.Çünkü birçok konu ile ilgileniyordu.Kuramata Donald Judd hayranıydı.Judd’un eserlerini Kuramata sayesinde öğrenmiştim.

4-Mimarlık pratiğiniz zaman içerisinde nasıl gelişti?
Özellikle iç mekanlar ve eski yapıların yenilenmesi konularına yoğunlaşmıştım.Novy Nvor kilisesini tasarlamak bende büyük değişimler yarattı.Böyle bir proje tasarlamak insanı farklı noktalara yönlendiriyor.Fakat ilkelerimiz ve kurallarımız yapı tarzı değişse de aynı kalıyor.
5-İşlerinizi etkileyecek değişimler oldu mu?
Elbette.İşlerin ölçeği değiştiği zaman yapım teknikleri de değişir.Ölçek büyüdüğü zaman yapıyı taştan veya ahşaptan inşa etme şansı da kalmaz.Gerçek şu ki yapının strüktürü ile görünen yüzeyi aynı değildir ve bu durum bize yapıyı taştan yapılmış gibi sunma imkanı sunar.

6-Birisi katı görünümlü malzemeler kullandığınız için sizi tebrik ederse bundan memnun olur musunuz?
Hayır,gerçekten hayır.Yapı taştan inşa edilmiş gibi görünüyorsa ve insanlar da memnunsa sorun yok demektir.Mimariyi parçalara ayırıp içine bakmak gibi algılamamak gerekir.
7-Ofisinde iş yoğunluğu artsa da restorasyon işleri almaya devam ediyorsun.Bu duruma direndiğini söylemiştin.Neden bu işleri alıyorsun?
Restorasyonlar ve kitaplar benim işlerimin tamamını oluşturuyor.Bu işler bazı olguların açıklığa kavuşmasında bana yardımcı oluyor.Bu işlerle uğraşırken mimarlığın dışındaki durumlara da çözüm arıyorsunuz.Örneğin bir kilise tasarımı ile uğraşmak sizi beklemediğiniz bir noktaya taşıyor.Bu durum benim için iyi bir uğraş alanı.Fakat açık olan şu ki restorasyon bir sanat değil.Bu yüzden insanların gelip restore ettiğim yapılarla ilgilenmesini bekleyemem.Fakat  insanlar bazı olguları tecrübe edebilirler.Örneğin Wren’deki St.Paul Kilisesinin olağanüstü merdiven detaylarını görmek gibi.Bu detay her zaman orada bulunuyordu.Fakat insanlar bu tecrübeyi yaşamak için vakit ayırmıyorlar.Ben bu durumu değiştirebileceğime inanıyorum.Restorasyon geçici olabilir fakat insanlar mekanda duygulara hitap eden bir atmosfer bulabilirler.

8-Tasarım müzesindeki bekleme mekanını bu amaçla mı tasarladınız?
Evet.Düşüncelerin elle tutulur yani ulaşılabilir olmasını istedim.Dokunabileceğiniz fotoğraflar ve objeler.İnsanların galerilerde her zaman rahat hissetmesini önemsemişimdir.
Bence insanlar tasarım sergilerini yanlış yorumluyorlar.Genelde eski mimari eserlerin modellerinin sergilendiğini anlıyorlar.Fakat mimari modeller insana bir tecrübe sunar.Bunu anlamak için mekana dikkatle bakmak gerekir.Örneğin duvarda açılan pencerelerin biçimi veya cephe detayı mekan içindeki atmosferi doğrudan etkiler.
Modelleri sütunların üzerinde sergilemeyi saçma buldum.Bu yüzden modeller masaların üzerine konuldu.Evde olduğum zamanlarda sütunları kullanmayı hiç hayal etmedim.Bir kaç tane heykelim vardı ve onları masanın üzerine koymuştum.Fakat sanattan anlayan insanlar bu durumdan huylanmışlardı.Ben bu eleştirileri kişisel olarak kabul etmiştim.Genel olarak bu eleştirilerin hiçbirine aldırmadım.Çünkü bu benim öğrenme tarzımdı ve farklı bir bakış açısıydı.

9-Sanat galerisi mekanlarını tasarladığın günlerde minimalist mimarlık anlamında neleri başarmayı istiyordun?
Bu durumun benim için aşırı uğraş gerektirdiğini söyleyebilirim ve bu mücadeleyi başardığın zaman olağanüstü heyecan duyuyorsun.Bu süreç oldukça huzur verici oluyor.Işığa ve gölgelere bakmak,onları gözlemlemek çok heyecanlı oluyor.Mekanı hatasız yapma uğraşı bende ilham verici duygular uyandırıyor.

10-Bu durum hangi sıklıkla oluyor?
Emin değilim.Ama birini söyleyebilirim.Özellikle Novy Dvur’da insanlar mekandan aldığı olumlu etkiyi bana çokça ilettiler.Bu yapıyı ziyaret eden papazlar benzer tür mekanları kendi kiliselerinde görmek istediler.İnsanlara bu hissi yaşatabilmek gerçek anlamda bir başarıdır.Bruce Chatwin’in yazılarını okuduğumda ciddi anlamda  etkilenmiştim.Onun tecrübeleri beni oldukça etkilemişti.Fakat onun tecrübeleri kendinin anlamlandırdığı düşüncelerdi ve mekanın gerçekçi bir tarifi değildi.

11-İşlerinin sanatsal bakımdan yarattığı algı nedir?
İşlerimi sanatsal olarak ifade etmeme noktasında oldukça dikkatliyimdir.Örneğin St Paul katedrali üzerinde çalışırken Wren’de kullandığım ve benden izler taşımayan birçok detay kullanmıştım.Açık olmak gerekirse sanatsal olarak önemsenecek hiçbir şey yapmadım.Bu benim için dezavantaj olabilir.Bir iç mekanı yürüdüğün mesafe boyunca uzatırsan bu mekan çok güçlü bir karakter kazanır. Bu mekana gölgeler kazandırmak için duvarda boşluklar açarsak ayrıca çerçevesiz ve şeffaf kapılar kullanırsak galeri gibi görünen bir atmosfer yakalamış oluruz.Gerçekten de ilk günlerde evlerini tasarladığım koleksiyonerler anlattığım gibi mekanlarda yaşamak istediler ve özellikle duvarlarında herhangi bir sanat eserinin sergilenmesini istemediler.Bu durum mekanın daha güçlü hissedilmesini sağladı.

12-Sanatla olan ilişkini nasıl izah edersin?
Emin değilim.Ben görsel hafızası iyi olan biriyim.İnsanların yaptıklarını gözlemlemeyi eğlenceli buluyorum ve sanatsal fikirlerle de ilgileniyorum.Açık olan şu ki modern sanatçılar,sanat eserleri üreten ve birçok fikre sahip olan insanlardır.Ben sanat konusunda kararsız biriyim.Çünkü işlerimin sanatsal olmasından hoşlanmıyorum.Başkalarının fikirlerini paylaşıyorsan ve onun sanatı da iyiyse bu durum çok güçlü sonuçlar doğurabilir.Fakat bazı durumlarda kafa karıştırıcı etkileri de olmuştur. Sanata değer verdiğim zaman Damien Hirst’in eserlerini evime almam.Daha çok minimal hayatlar yaşayan ve beni mutlu eden Donald Judd,Carl Andre gibi sanatçıları tercih ederim.Bunların eserlerinin mekanı nasıl değiştirdiği çok ilgimi çeker.

13-Yaptığınız işi her yönüyle kontrol etmek sizin için hala önemli mi?
Kariyerimin ilk dönemlerinde insanlar benim işleri mantıkdışı kontrol ettiğimi düşündüler.Şantiye işleri tasarım veya çizim yapmaktan çok farklıdır.Şantiye kontrollerinden önce tasarladığım detayların küçük prototiplerini yapıyorum.Bu küçük detaylarla uğraşmak oldukça eğlenceli oluyor.İnsanlar tasarladıkları yapıların prototipini yapmayı denedi.Örneğin Mies Kröllermöller evini tasarladığında bunu denedi ve başarısız oldu.Bu yüzden birebir ölçekli bir prototip yapmayı mantıklı bulmuyorum.Calvin Klein apartmanı üzerinde çalışırken iç mekanın birebir ölçekli prototipini yapmıştım.Böyle bir çalışma yapmak mekanın nasıl işlediği anlamında oldukça faydalı oluyor.Fakat bu yöntemin de bazı eksileri var.Örneğin malzemeler gerçeği yansıtmıyor.Mekan ölçeği güzel olsa da görünümü yanlış oluyor.Doğru malzemelerin kullanılması mekanın ölçeğini ve hissini doğrudan etkiliyor.

14-Siz her zaman ana akım mimari trendlerin ve akademik teorilerin dışında oldunuz.Bu durum sizin çağdaş mimarlık konularıyla bağlantınızı kestiğiniz yorumlarının ortaya çıkmasına neden oldu mu?
Mimarlık,estetik veya yapı ile ilgili herhangi bir eleştiri almadım.Ben genelde zengin müşteriler için yapılar yaptım ve minimalizmi kullandım.Bu durum ironik durabilir.
Ben henüz sosyal bir konut tasarlamadım.Benim yaptığım işler para ile ilgili değildi.Ayrıca yapının büyük olması ve bütçesinin fazla olması onun güçlü fikirlerle tasarlandığını göstermez.
Ben hiçbir zaman popüler olanı minimalist olarak düzenlemedim.İnsanlar benim yaptıklarımı biraz çılgınca buldular.

15-Çalışmaların hakkında birçok kitap yayınladın.’’Minimum’’  adlı kitabın manifesto niteliğinde bir eser ve son dönemde çalışmalarını tasarım müzesinde sergilemek için yoğun çaba sarf ediyorsun.Yayıncılık ve sergiler yaratıcılığının nasıl birer parçalarıdır?
İleri gitmek için geriye bakmak gerekir.Eskiden bir iş aldığımda başka hiçbir şeyle uğraşmazdım.Bir detayla günlerce uğraşırdım.Şu an böyle bir çaba içine girmem mümkün görünmüyor.Sergiler ve kitaplarla uğraşmak bana daha geniş konular ile ilgilenme imkanı veriyor ve sezgisel yaptığım çalışmaları kelimelerle ifade etmeme yardımcı oluyor.

16-Phaidon sizin fotoğraflarınızdan oluşan bir kitap yayınlayacak.Fotoğrafa nasıl başladığınızı anlatabilir misiniz?
Ben her zaman fotoğraf çekiyordum.Fotoğraf çekmeye ne zaman başladığımı hala bilmiyorum.Japonya’ya gittiğimde fotoğraf çekmeyi ilke edinmiştim.Bu fotoğraflar çocuklara İngilizce öğretmemde oldukça yardımcı oluyordu ve2003’te birçok eski fotoğrafı dijital ortama aktardım.
Tatilden dönüşümde çektiğim fotoğraflar bana faydalı oluyordu.Gezdiğim mekanlar ve tanıştığım insanlar kayıtlı hale geliyordu.
New York’taki Pace Galeri’de sergilenen Agnes Martin şovunu ve onun sanatını  görmeyi çok istedim.Fakat fotoğraf çekmeye izin verilmiyordu.Sergide Martin’in el yazısı bir mektubu da sergileniyordu.Onun fotoğrafını çekmeyi çok isterdim.
Kitabım henüz bitti ve mart ayında yayınlanacak ve insanların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.Çünkü kitapta sanat fotoğrafları bulunmuyor.Genelde gözüme takılan ve beni meraklandıran yerleri çektim.Genellikle doku,tekstür ve komposizyon gibi.Ayrıca ışık ve malzeme de var.Kitapta sadece Judd,Mies ve Louis Kahn yok.Utah’ın gökyüzünden görünüşü,zambakların olduğu bir göl,Kamboçya’dan timsah fotoğrafları gibi.Bunlar geleneksel olgular gibi durabilir fakat mimari tasarımlarımda oldukça ilham verici oluyorlar.

17-Çektiğiniz fotoğraflar mimari yaratıcılığınızı ortaya çıkarıyor mu?
Tabi ki.Fakat ben profesyonel fotoğrafçılıktan yana değilim.Çünkü bir şey profesyonel görünmeye başladığı zaman biz duraksıyoruz.Bu tuhaf görünebilir.Mimarlıkta Le Corbusier’in Ronchamp Şapeli ve Johnson’ın cam evi ikonlaşmış yapılar.Minimum adlı kitabımı incelediysen ve ondan etkilenip fotoğraf kitabımı almak istiyorsan paran boşa gidecek demektir.Anlatmak istediğim yaratıcı bir çalışma yapmak için illa da belli yapıları ziyaret  etmek gerekmez.Yaratıcılık Farklı kaynaklardan beslenebilir.Önemli olan ne gördüğün değil nasıl gördüğündür.

18-Yorkshire,Halifax’ta büyüdünüz.Estetik hassasiyetlerinizin oluşmasında ne tür mekanlar etkili oldu?
O günlerde Halifax’te çokça baca vardı.Taşlar dumandan siyah olmuştu ve bacalar ortama şeytani bir hava katıyordu.Bu deneyimi ara sokaklar oldukça iyi sunuyordu.Çocukken ilk olarak binaları fark ediyorsun,çevre ise senin bir parçan oluyor.Daha sonra çevrenin ne kadar ağaçsız olduğunu fark ettim.Biz şehirden 5 mil uzakta yaşıyorduk ve Crossley Carpet’e gittiğimi hatırlıyorum.Bu fabrika dünyanın en büyük halı fabrikasıydı.
Mimari olarak küp formunda bir şapel tasarlamıştım ve bu tasarım 18.yy mimarisine uygundu.Bu yapının karşısında Halifax Piece Hall vardı.Bu yapı minimaldi ve cephelerinde birçok kolon vardı.Şimdi anlıyorum ki bu yapı beni oldukça etkiledi ve zaman içerisinde de etkisi geçmedi.
Yorkshire insanları kişiliğimi etkiledi diyebilirim.Bu insanlar uzak yerleri görme eğilimindeydiler.Dünya’da neler oluyor merakı oldukça fazlaydı.Benim Japonya’ya  gitmemi belki de bu ortam sağladı.Şu an ise sadece yapmak istediklerimi yapıyorum.Herhangi bir mimarlık derecesi almadım.Bunun yerine seyahat ettim.Beni heyecanlandıran şeyleri yapmak doğru bir fikir gibi geldi.Bugün arkadaşlarıma,çocuklarının kolejle uğraşmasının yorucu ve zahmetli olduğunu söylemek oldukça zor oluyor.Bir derece sahibi olunca üzerine etiket yapışıyor ve bu yaşa geldikten sonra üzerine bir etiketin yapışması oldukça kötü bir his olur.Gerçekten çok farklı şeyler denedim ve gezgin olarak tanındım.

19-Fakat siz mimarlığa tutkunsunuz.
Evet.Hem de dikkat çekecek ölçüde ve gerçek şu ki mimarlığı sevmeyi hiçbir zaman bırakmadım.Bu sevginin sonsuza kadar süreceğine inanıyorum.

NOT: (El Croquis isimli dergide yayınlanan ve Julie V.İovine’in yazdığı ‘’A conversation  with John Pawson ‘’ isimli röportajın çevirisidir.)